13 Aralık 2012 Perşembe

İki Ayaklı Çakallar


Günlerdir kalemi elime alıp derin bir iç çektikten sonra sessizce masaya tekrar bırakıyorum. Biraz öfkem dinsin, hissi davranmayayım sonra yazarım desem de nafile. Sözlerim içimde birikti bu vatan hainlerine !


Bildiğiniz üzere iki ayaklı çakallar birkaç aydır tat kaçırma adına Erzurum’un hemen her yerinde ortaya çıkmış durumdalar. Geçtiğimiz ay yürüyüş ve oturma eylemi ile başlayan olayların ardından ceza evinden aldıkları haber sonucu ortalığı tören alanına çevirerek parti binaları önünde halay çektiler, oynayıp zıpladır. Son olarak özgüven patlaması yaşayan bu soysuzlar fakülteler içerisinde konuşma yapmayı düşünecek kadar cesaret topladılar. Akabinde ise herkesin bildiği olaylar…


Erzurum halkı Türk bayraklarını açarak çakallara meydan bırakmayacağını göstermek istedi. Fakat memur beyler tarafından beklenmedik tepkiyle karşılaştılar. Oluşan ufak tefek tartışmalar sonucu birkaç kişi göz altına bile alındı. Ne yazık ki ardından bazı yayın kuruluşlarımız tarafından, bunları kim örgütlüyor, bu bir provokasyondur gibi imalarda bulunuldu.Oysa bu yürüyüş ne bir provokasyon ne de örgütlenme olayı değildi, olamazdı ! Bu yürüyüş vatan sevdası içerisinde olan Erzurum halkının Türk bayrağı ile birlikte dalgalanmasıydı ! Amaçları bir nebze de olsa içlerini rahatlatmaktı. Çünkü onlar dadaştı, çünkü burası nene hatun şehri Erzurum’du ama nedense herkes buraya takıldı. Halbuki burada gazetelerin olsun, köşe yazarlarının olsun takılacağı en önemli nokta emniyet tarafından alınan soysuzların gerekli muameleyi görüp görmedikleridir. Çünkü halkın elinden alınan kanı bozukların yarın öbürgün dışarı bırakılmaları durumunda aynı şeylerin tekrar yaşanması sonucunda yüzlerce vatan sevdalısının tekrar sokaklara dökülmesi kaçınılmaz bir hal alacaktır. Yine tekrarlıyorum lütfen olayları saptırmayalım ! Erzurum halkının burada sergilediği tutum örgütlenme yada provokasyon değıldır. Bu tutum tam anlamıyla damarlarda yüzen vatan aşkıdır. Erzurum’un tüm ülkeye verdiği mesajdır ! Bir gurur örneğidir ! Unutulmasın ki vatan aşkı hiçbir olguyla bir tutulamaz !
                                                                                                                                      Burak Çodur

7 Aralık 2012 Cuma


Ben üniversite haricinde tüm okul yıllarımda her sabah erken kalkmama rağmen uyandığımda kalbimin hızlı attığını hisseder ve bunun güne iyi başlamam mutlu başlamam gerektiği söyleyen bir işaret zannederdim. Bunun nedeni sabah erkenden kalkmak mı acaba çünkü; erken kalkan yol alır, önü açık olur kısmeti ve nasibi fazla olur derler büyüklerimiz…Yoksa kalkıp gideceğim yerin bana mutluluk mu  getiriyordu. Ben ilköğretimden tut ortaokul ve lise yılllarında dersleri çok kötü olmasada kötü olan bir talebeydim. Hergün kalkar giderdim okula -ders dinlemek için gitmediğimi kesinlikle söyleyebilirim- sohbet muhabbet yaramazlık geri gelir, dışarı çıkar yaramazlığa devam ederdim. Ama kendimi mutsuz bulurdum her şeye rağmen. Bunun nedeni Erzurumun veya bulunduğum ortamın beni açmaması benim hayallerime ters bir şehir olması. Bu durumdan kurtulmak istiyodum ama nasıl olacağını ben de bilmiyordum. Lisede zaman zaman dersle ilgilendiğimiz yıllarda öss denen kara beladan bahsedilirdi. Çok zor kimse kazanamıo kıytırık bir puan alan ve saçma bir bölümü kazanan bir öğrenciyi çıkarırlardı kürsüye konuşma yaptırırlardı. O da konuşur işte yok efendim düzenli disiplinli çalışmak yok dersleri takip etmek ….. Bir sürü masallar masallar  ben hiç gelemem böyle şeylere istesemde gelemem. Bir gün össye hazırlanmaya karar verdim kendi metodumla kimse onaylamasada bana yarıyordu. Çalıştım çabaladım hocaların takdirini topladım ama össnin takdirini toplayamadığımdan ilk sene kazanamadım. İkinci sene yine aynı metodla çalıştım çabaladım tutturdum bu seferde biraz fazla tutturmuşum heraldeki ilk on bin içerisine girmiştim. Puanımı aldıktan sonra yaptığım tercihlerde illede halkla ilişkiler ve tanıtım bölümünü yazacam dedim babamda onadıktan sonra yazdım. Ben marmara üniversitesini istedim ama dördüncü tercihim istanbul üniversitesi geldi. Ben çok mutluydum havalara uçuyordum ne yapacağımı bilmiyordum. Tüm hazırlıkları yaptım İstanbula doğru yol aldım babam sağolsun her zaman arkamdadır yine o yardım etti. Üniversite yıllarım benim için bir hayalet gemisine bitmiştim hayallerimi gerçekleştiriyordum. Üniversite yıllarıma hiç girmeyeceğim girersem babymin beşyüz sayfalık senaryosunu ikiye katlar. Üniversiten bitti yani hayalet gemisinden indim. İner inmez askere gittim askerdeki anılarımı sakladığım bantladığım kadar arkadaşı dediğim garip diye seslendiğim not defterimde yazar o olaylı hikayeler. Oda bitti ve şimdi iş için büyük bir boşluktayım ne yapsam bilmiyorum. Size neden lise yıllarımdaki küçük hislerimi yazdığımı söyliyiyim mi? Ben o mutsuzluğu özlüyorum….

İşssizlik böyle bir şey


Globalleşen dünyada gelişen teknolojik çağın en üst seviyesine geldiğimiz bu zamanda iletişim fakültesi mezunu bir bireyin bu çağa ayak uyduramamasının nedenleri:
A)    Kendim ettim kendim buldum bir baltaya sap olmadım.
A)    1. Üniversite giriş sınavını kazandıktan bu yana vize ve finaller dışında herhangi bir çalışma yapmayan (eğer onada çalıştıysa)  bir iletişimci sadece teorik bilgiye sahip olmuş ve pratikte sıfır çekmektedir.
A)    2.  Bir iletişimci ne iş yapar? Bunun farkına varabilen öğrenci kendini okuldan soyutlar ve piyasayı didik didik ederek kendine bir stajer pozisyonunda iş bulur. Ama nerde biz o maket.  Bir iletişimcinin ağzından: “ Amaaann kapı kapı dolaşıp stajerlik için iş arıcan para vermezler pul vermezler bunun için kendimi paralayacağıma taksime çıkar sabahların daha iyi”
A)    3.  Birilerine güvenmek. Koskoca üniversitenin güzide fakültesinde okuyoruz bu bizim arkamızı dayadığımız bizim gözümüzde koskoca çınar ama gerçekte olan kırılmakta olan bir dal. Bir iletişimcinin ağzından: “ Fıstık gibi fakültede okuyorum, bana iş mi yok! Hem dayım dedi bitir hemen gel yanıma dedi. “ Ah ulan dayılar!!!
B)    Özel sektörde kariyer planlamasına başlangıç TORPİL
1.     İletişim fakültesinden mezun olmuş ve askerliğini tamamlamış bir şekilde kendini ölüm havuzuna yani özel sektöre atma kararı alan iletişimci kendini iş ilanları bakmak için cart net curt nete üye eder ve hemen başvurulara başlar. Otomatik gelen mesajlarla heyecanlanır ve bir umutturki oturur bekler. Bilmez ki bu başvurular işin formalitesi.
2.     İnternetten başvurularında karşılık alamayan iletişimci eşe dosta haber salar ve mezun olduğunda yanıma gel diyen dayısının kapısını çalar. Bir umut haber saldığı kişilere CV’sini yollayan iletişimci iyi bir işte çalışma ümidiyle haber bekler. Çok bekleme devrelerin yanar. İletişimcinin ağzından: “ Ulan acaba bana ne kadar verirler.”
3.     Uzun bir bekleyişle evde pinekleyen iletişimciye çağrı merkezinden gelen iş görüşmesi teklifiyle bekleyiş son bulur. Ancak ne yapması gerektiğini bilemez ve iş şartlarının ağırlığı ve ücret yetersizliği nedeniyle pek umursamasada işi çok ister. İş görüşmesindeki sonuç: “ BİZ SİZİ ARARIZ!!!”
C)    Ne özeli yaa yasla sırtını kapı gibi devlete
1.     Özel sektörde umduğunu bulamayan iletişimci kendini kpss’ye adamaya karar verir. Kursa yazılır kendini üniversite yılllarındaki çalışma potansiyeline çıkarmaya çalışır. Çalışır çalışır çalışır… 3 kulhuvallah 1 elhemle sınava giren iletişimci idare eder bir potansiyelle sınavdan ayrılır. Sınav sonrasında çıkan kopya  iddiaları iletişimcinin moralini bozar ve kendini umutsuzluğa bırakır. Sınavın açıklanmasıyla umudunu  4. 5. Atamalara bırakan iletişimci çok radikal kararlar alır.
2.     Neden üniversitede hoca olarak kalmayayım ki? Evet gayet mantıklı bir yaklaşım ne olacak ki alese gir üdsyi kazan ve atan!! Kendini uzun mu uzun paragraflara bırakan iletişimci iyi bir puan alır. Lakin ya üds? Kendini okul zamanı geliştirmemiş ve kötü bir ingilizcesi olan iletişimci üds’den 65 alabilir mi? Bunun için ne kadar zaman gerekir sizin takdirinize bırakıyorum.
Evet bu saçmalıkları neden anlattım? Bendenizci ve işsiz olduğum için. Biliyorum kendimi anlatmam için böyle saçma bir yol seçmemeliydim ancak o kadar sevdiğim ülkemdeki gerçekleri anlatmada iyi bir yol olduğunu düşündüm. İşte benim halim ama bu bizim halimiz sadece ben değil